15 Ağustos 2013 Perşembe

Anlatıcı..

Yağmuru anlatsana bana,
Yağmurda koşmayı, ıslanmayı, ıslanırken gülebilmeyi..

Büyük aşkları anlat bana,
Büyük bulutların bile ayıramadığı aşkları, aşık olmayı..

Arkadaşlıkları anlat bana,
Dost olmayı, yanında olmayı, el uzatmayı dostuma..

Bir şarkı anlat bana,
Farklı dillerde aynı olsun anlamı..

Bilmediğim melodileri anlat bana,
Çok ihtiyacım var buna..

Olur da iyi olursam..

Gökkuşağını anlat bana,
Renklerin yerlerini nasıl bulduğunu her seferinde..

Gölgeleri anlat bana,
Bakmadığında bile hayatını karartan..

Güneşi anlat bana,
Her sabah nasıl doğduğunu, yorulmadan..

Olur da sıkılırsan.
Bak. Bana.
Konuşmadan..

Belki sonra fısıldayarak,
Kendini anlat bana,
Gözlerinden başla..

24 Haziran 2013 Pazartesi

Infinity*

Büyümenin her aşamasını en tatlı şekilde geçirdi belki de,
Kimse bilemedi.
Bir şeyi istediğinde muhakkak ulaşabilene kadar sabretmişti.
Meraklı bir çocuktu, neyin nasıl var olduğunu düşünecek kadar.
Bazen aptal sayıyordu kendini,
Yaşıtları onun düşündüklerinden habersizdi.
Çok çabuk büyümek istedi,
Çünkü büyümek demek, istediği her şeye bir adım daha yaklaşmak demekti.
Böylece tüm hayallerine ulaşıp, mutlu olmayı hedeflemişti.
Merak ettiği onca şey arasında tek şeydi merakında buyur etmediği-
''Mutluluk''.
Mutluydu, hayalleri vardı, büyümek istiyordu.
Ve tüm bunların hepsi günden güne gerçekleşiyordu.
Kimse gelip bunların hepsinin mutluluğunu azaltacağını söylememişti.
Çabuk öğrenmeyi seven bir çocuktu aynı zamanda Mathilda.
Her yeni bir ders, yeni bir hayal kırıklığıydı.
Yaşıtlarının aksine, merakının verdiği hataları erken öğrendi.
Bir gün geldi, hayallerinin tam ortasında buldu kendini.
İki adım görüyordu gözlerinin önünde,
Birinin sonu kocaman bir hiç, diğeri ise çetrefilli bir yolun en sonundaki hedefleriydi.
Emek vermeyi seçti küçük kız,
Her ne kadar canı yanacak olursa olsun, hayal ettiklerini elde edeceğine dair söz verdi.

Ve günü geldi,
Hayallerine en yaklaştığı dönemlerde büyüdü Mathilda.
Her gece silinen bir anıya sahip çıktığını söylemişti,
Arada bir de kendi anılarını silmek istediğini.
Cesaretinin buna elverişli olmadığını dile getirirken,
Aynalar karşısında ne kadar aciz göründüğünü belli etmişti.
Hataları vardı sadece, acizlikten evvel çok uzaklarda.
Hayata bakış açısını değiştiremediği gibi,
Bulunduğu acıların içinden kurtulmanın tek yolu olduğunu-
Acıların üstüne gitmek olduğunu ezberletiyordu kendine.
Gün doğuyordu,
İnsanlar uyanmadan, sûkûnet bozulmadan evinden ayrıldı.
Tanrı'nın muazzam bir hediyesi olarak gördüğü gün doğumları için çatıya çıktı.
En güzel yeriydi burası onun,
Yıldızlara eşlik edebildiği, sonsuzluğu tadabildiği, sessizliğin içinde kaybolabildiği en naif yerdi.
Çocukluğuna dönerdi sık sık buralarda,
Belki de bu tarumar yeri tek sevme nedeniydi-
Sadece burada kendiyle yeniden tanışabilmesi.

En önemlisi de bir günü, bir diğerine bağlayan gecelere şahit olabilmesiydi.
Ruhunun son demlerine kadar kirlendiği zamanlarda,
Bu saatlerdi en güzeli.
İnsanların yavaş yavaş tükendiği,
İnsanların anlaşmışçasına bütün geceyi sessizliğe gömmeleri,
Bulunan onlarca sesin, sessizliğe gömülmesi.





12 Haziran 2013 Çarşamba

Anka..

Merak etme, aynı şeyler değil yine..

Bu sefer farklı biraz..

İlk baktığında aynı gelecek bir sürü şey, çok değişti aslında..

Sen de değiştin..

Belki de sadece sen değiştin..

O belki bir umutsuz vaka..

Ben hala aynı çocuk..

Neden diye sorma bana..

Ömrün yetmez anlatmama..


Ne dersin?

Hazır mıyız küllerimizden doğmaya..


Hoş geldin Anka..

Hoş geldin aramıza..

Juin 12, Mercredi*

Her insanın yapmadığı noktalara değineyim istedim bugün.
Bugün günlerden 12 Haziran, Çarşamba.
Sabahın beşi-
Bazılarının sabahın körü olarak nitelendirdiği.
Bu saatlerdir benim içimi açan,
Bu saatlerdir insana şehrine karşı saygı duyduran.
''Sabahın kör vakitleri'' demeden uyanıp,
Havayı solumayı denedin mi hiç?

Onlarca ağacın kokusunu, egzoz kokusu var olmadan, kuşların cıvıltıları tükenmeden,
Sabahın bu saatlerini tattın mı bir kez dahi olsa?
Yapmadıysan tavsiyem budur.
Hoşnut kalacaksın.
Belki de her gün nefret ettiğin bu şehre bir kez daha borçlanacaksın.
Her gün yakıp yıktığın, egzoz dumanlarınla süslemekten vazgeçmediğin,
Kornalarla yeni şarkılar türettiğin için.

Biraz dön bak etrafına.
Onlarca insan, onlarca hayal, binlerce yaşam var çevrende.
Göremiyorsun, çünkü beynini ne yazık ki düz orantılı kullanıyorsun.
Hayat az da olsa yaşamaya değer.
İnsanları yargılıyorsun, kendini göremeden.
Aynalardır beni gösteren diyorsun, içini bilemeden.

Peki ya,
Bu davranışlarında mı sonu gelmeyecek sanıyorsun?
Geliyor, sen ölümünü dahi düşünemiyorsun.
Herkes faşist doğdu bu dünyada-
Asırlar boyu böyleydi, böyle geldi.
Yıllar yılı da, böyle öldü insanoğlu.
Aksini ikna edemezsin.
Gel biraz, seninle düşünelim,
Tarihini iyi tanıdığına emin misin?
Cevabın nihayetinde ''Evet'' olacaksa sözüm olmayacak sana.
Ama saniyeler arasında bir cevabın bulunmayacaksa,
Öğrenmen tavsiyemdir sana.
Tarihin seni özgürlüğüne kavuşturacak.
Neden mi?
Kitaplar dostun olmasa bile,
Tarihini bilmek özgüveninle beraber, beynini açacak.
Bunlardan en önemlisi gözünü açacak.
Hayata dair daha bir şey isteme durumun kalmayacak.
İşte- Ben sana o vakit hoş geldin diyeceğim sana.
''Aramıza hoş geldin''

17 Temmuz 2012 Salı

Terzi..

Hiç üzülmez misin sen?

Üzüldüğünle kimle konuşursun ki?

Sevdiklerin yanında yoksa..


Kim izler gözyaşlarının yüzünde bıraktığı izi?

Kim dinler belki deli saçması dertlerini?

Sen bile sıkılmışsındır kendini avutmaktan,

Belki de korkuyorsundur, içine attıklarınla boğulmaktan..

Konuşamadan..


O kadar garipsindir ki sen,

İyisindir Nasılsın sorusuna,

Bir şey yok'sundur Neyin var'a,

Bir şey yok, evet..

Paylaşacağın bir şey yok, biri yok..

Dinleyebileceğin bir ses yok..


Her şeye rağmen..

Ara sıra gökkuşağını geri getirmeyi unutma,

Her şey karardığında şunu hatırla;

Tanımak isteyeceğin bir çift göz var hala sırada..

29 Haziran 2012 Cuma

İnandığın Masallar*

Küçükken biriktirilmiş hırsların ilerde radyosyon etkisi zararında bir büyüklük yarattığını düşün.

Ufakta olsan,
İçinde milyonlarca parça halinde bitmek tükenmek bilmeyen sevgi tomurcukları günden günede yeşerse de,
Büyüdüğünü hissetmeye başladığın anlarda,
Küçüklüğünde yaşamış olduğun anıları iyi-kötü her hâliyle düşünmek istediğinde,
Sevgi yumağına boğduğun insanları,
Nefretle gömmek isteyeceksin.

Çünkü,
Bir zamanlar masallardaki prens ve prenseslere, cadılara ve büyücülere, konuşan yerli-yersiz varlıklara inanmayı bıraktığın zamanlara denk geleceksin.
Herşeyin masallardaki kadar güzel olmadığını,
''Cindirella'nın gece saat 12'yi vurduğunda külkedisine dönüşmediğini,
Boktan bir balkabağın ve birkaç lağım faresinin mükemmel bir araba ve muhafızlar olamayacağını bilebileceksin.''
Peki,
Bunları tek tek öğrenirken;
Hayat senin için ne kadar adil olabilicek?
Dürüst ol.Hiç düşündün mü..?
Hayatındaki en sevgi yumurcağı hallerini senelerce kandırılarak geçirdin...
Şimdi ise;
Gerçeklerle yüzyüzesin.

Aynaya iyice bak.
O masallarla kandırılan çocuk sensin.

Peki ya,
Şimdi söyler misin?

Hayat masallardaki kadar güzel mi.
Yoksa hâlâ insanların iyi olduğuna Polyanna kadar inanmaya devam eder misin...








*Croire aux contes de fées.

19 Haziran 2012 Salı

Duraksamak..

Takılmak..

Durmak bir boşlukta, kayıp giderken bu sonsuzlukta, bakamamak çevrene..

Görememek bu değerli siyahlığı..

Her şeyin başladığı..


Uzakta mıydı geçmişine? Geçmişteki dostlarına, yoksa çoktan geleceğe mi taşımıştı onları..

Onları geleceğe yollayıp geçmişte mi yaşıyordu?

Geçmişinden mi güç alıyordu bazı şeyler için?

Unutmayı seçenlerden farklı olarak..


Endişelerini yenmesi mi gerekiyordu yoksa?

Dostlarından ayrı kalarak..